12.11.2015

6. BOĞAZİÇİ ZİRVESİ SONUÇ BİLDİRGESİ-YILMAZ PARLAR


BASIN TOPLANTILARI  

 


ALTINCI BOĞAZİÇİ ZİRVESİ SONUÇ BİLDİRGESİ
Daha az yoksulluk, daha fazla refah temalı Altıncı Boğaziçi Zirvesi İstanbul’da 86 ülkeden takriben katılımcının iştirakiyle toplanmıştır. Üç gün devam eden oturumlarda siyasi liderler, muhtelif ülkelerden ve uluslararası kuruluşlardan gelen kamu görevlileri, iş dünyasının önderleri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve bilim adamları, tabanda yoksulluğun yok edilmesi ve refahın arttırılması ikiz hedeflerinin nasıl gerçekleştirilebileceğini tartışmışlardır.

Katılımcılar son yıllarda dünyanın bir bölümünün daha önceleri erişilmemiş refah düzeylerine ulaştığını, buna karşılık önemli bir bölümünün de, fakirlik çizgisi olarak belirlenmiş günde iki doların altında, ağır mahrumiyet içinde yaşamaya devam ettiğini not etmişler; dünyada hüküm süren servet ve refah dağılımındaki adaletsizliklerin ve bunun sonucu olarak bir türlü sona erdirilemeyen fakirliğin, sadece ahlaken savunulması mümkün olmayan bir durum oluşturmadığı, aynı zamanda dünya barışını tehdit ettiği ve dünyanın gelecekteki iktisadi gelişmesi de engellediği,dolayısıyla devamına izin verilmemesi gerektiği konusunda mutabakata varmışlardır.

Katılımcılar, 2030 yılına kadar dünyada fakirliği ortadan kaldırmayı amaçlayan, Birleşmiş Milletler tarafından önerilmiş bulunan, ve 190’dan fazla ülkenin imzalanmış olan Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin (SKH) ülkelerin tek tek ve işbirliği yaparak amacı gerçekleştirmeleri için makul bir çerçeve oluşturduğu fikrini benimsemişlerdir. Katılımcılar, fakirliğin yanında insanlığın dünyanın hemen her yöresinde karşılaştığı iklim değişikliğinin engellenmesi, çevre kirliliğinin önlenmesi, kadınların toplumsal konumunun güçlendirilmesi ve mültecilerin kabulü gibi sorunların aşılması için de SKH’nin uygun bir çerçeve sağladığı hususunda birleşmişlerdir.

Her şekliyle fakirliği süregelmesinin, savaşlar dahil, kimsenin kazançlı çıkmadığı çatışmaları davet ettiği; ülkelerin dünya düzenini değiştirmek ve iyileştirmek için bölge ve uluslararası camia temelinde işbirliği yapmaları gereğine işaret edilmiş, bu konudaki ihmalkarlık ve başarısızlığın, sadece yoksul ülkelerin değil bütün ülkelerin müstakbel gelişmesini engelleyeceği saptanmıştır.

Fakirliğin yok edilmesi ve evrensel refahın gerçekleştirilmesi konusunda hükümetler, iş dünyası, sivil toplum kuruluşları birlikte çalışmak mecburiyetindedirler. Hükümetler iktisadi gelişmeyi sağlamakta özel teşebbüsün devlete nazaran daha etkin olduğunu kabul etmekle birlikte sosyal yaklaşımları benimseyen bir iş dünyasının oluşmasını, buna karşılık sivil toplum örgütlerinin sosyal sorumluluk değerlerinin yaygınlaşmasına katkıda bulunmalarını ve işletmelerin bu değerlere uyduğunu denetlemelerini teşvik etmelidir.

Görülebildiği kadarıyla, geçmişe egemen olan kar maksimizasyonu paradigması, dünyanın SKH’ne ulaşmasını sağlamak için yeterli değildir. Finansal küreselleşme olgusuyla bir arada ele alındığı zaman, bu paradigma fakirlik ve eşitsizliğe, ve hükümetlerin günümüzün global ekonomisini yönlendiren kuralların oluşturduğu çerçeve içinde fakirlikle mücadele etme kabiliyetinin sınırlarına karşı duyarlı değildir. Yeni oluşturulacak bir paradigmanın iktisadi gelişmeyi sağlamak yanında iki ek temel sütun üzerine bina edilmesi gerekmektedir. Bunlardan birincisi, refahın toplumların her katına yayılmasını mümkün kılan bir sosyal boyuttur. Burada refahın sadece artan maddi refahı paylaşmaktan ibaret olmadığı eğitim ve sağlık ve korkudan özgür olma konularını da kapsadığını hatırlanmalıdır. İkinci sütun ise iklim değişikliğine ve doğal kaynakların tüketimine karşı duyarlı olmak, itinasız üretim ve tüketim alışkanlıklarımız nedeniyle çocuklarımızın geleceğini ipotek altına almamaktır.

Sosyal bir paradigmaya geçiş ve bunun uygulanmasını sağlamak iyi yönetişim gerektirmektedir. İyi yönetişimi oluşturan unsurlar arasında devlet-vatandaş arasında etkin iletişim ve işbirliğinin gerçekleştirilmesi, hukukun üstünlüğünün gözetilmesi, hükümetlerin şeffaflık ve hesap verebilirliğinin sağlanması, her seviyede yolsuzlukların önlenmesi, ve küresel katılımı öngören danışma mekanizmalarının oluşturulması ve kullanılması yatmaktadır. Buna ek olarak, paradigma ulusal önceliklerin bölgesel ve uluslararası ihtiyaçlarla dengelenmesini gerektirmektedir. Özet olarak, yeni bir ahlak anlayışına ihtiyaç vardır. Bu ahlakın temel unsurlarını dünya dinlerinde ve kültürlerinde bulmak mümkündür. Ancak, SKH çerçevesinde bu ortak değerleri ortaya çıkarmak, sistemleştirmek, dünya liderlerinin, siyasa yapımcılarının, iş adamlarının, sivil toplum liderlerinin ve son olarak toplumların bunları özümsemesini ve eylemlerini yönlendirmesini sağlamak gerekmektedir. Böyle bir ahlak anlayışı gelişmediği takdirde, SKH’nin başarılması zor olacak, belki de mümkün olmayacaktır.
yilmazparlar@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder