7.10.2015

MMG geleneksel iftar yemeğiFeshane-2015-Yılmaz Parlar


BASIN TOPLANTILARI  

 


MMG İFTAR YEMEĞİ

MMG geleneksel iftar yemeğini Feshanede verdi. Başkan Murat Özdemir gecede çok anlamlı bir konuşma yaptı. Mükemmel konuşmanın tam metni şu şekilde


“Sayın Valim, Sivil Toplum Kuruluşlarımızın başkanları, temsilcileri, önceki dönem MMG başkanlarımız,  Şube başkanlarımız, kıymetli üyelerimiz ve misafirlerimiz, bu güzel  ramazan gününde 19.sunu gerçekleştirdiğimiz geleneksel MMG iftarı davetimize icabetinizden ötürü hepinize teşekkür ediyor hoş geldiniz diyorum.

Evet, “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. ”hükmünü meslek alanlarında da rehber edinerek 1996 yılında dernekleşen, 3000'e yaklaşan üyesi, 10.000'e yaklaşan takip edeni , İstanbul dışında 8 ilde şubesi olan MMG için "TÜRKİYE'NİN BİRİKİMİ" diyoruz ki bugün de burada tam bu söylemimizi ifade eder bir profilimiz var.



Bir tarafta Kurucu Genel Başkanlığını yapmış olduğum ve henüz iki yaşında olan ve iftardan önce Genel Kurulunu yaparak yeni dönem yöneticilerini seçmiş olduğumuz Yeryüzü Mühendislerinin değerli Başkanı Ömer Faruk Kültür hocamız, yönetimleri  ve Yeryüzü Mühendisleri, diğer tarafta da organizatörlüğünü ve moderatörlüğünü gazeteci yazar Sami Özey abimizin yaptığı, onursal başkanlıklarını, Sami abi'nin, bizim de duygularımıza tercüman olan ifadesiyle "Gönüllerin Valisi" Hüseyin Avni Mutlu valimiz ile "Hocaların Hocası" Nevzat Yalçıntaş hocamızın yaptığı ismi ile müsemma,  ismini söyleyince daha fazla açıklamaya ihtiyaç bırakmayan,  akademisyenlerimizden bürokratlarımıza, işadamlarımızdan sanatçılarımıza ve  gönül dostlarından müteşekkil "Dostlar Divanı"ndan kıymetli dostlarımız, büyüklerimiz buradalar, yani tam anlamı ile Türkiye'nin Birikimi burada. Kendileri de hoş geldiler, soframızı bereketlendirdiler, şeref verdiler.

Evet, Ramazan ayı bir yönü itibariyle oruç, kuran ve infak mevsimi olmakla birlikte bir yönü itibariyle de ayeti kerime de Rabbimiz sorduğu "fe eyne tezhebun" NEREYE GİDİYORSUNUZ sorusuna cevap aramamız gereken birTEFEKKÜR mevsimidir.

Bu minvalde Nereye gidiyoruz veya nereye gelmişiz diye gelmeden geçen Ramazan'da neleri konuşmuşuz diye bir baktım da maalesef fazla bir ilerleme kaydedememişiz.

Bunu ülkemizin gelişmesi adına söylemiyorum. O alanda son yıllarda büyük gelişmeler kaydettik gerek ülke olarak gerekse millet olarak bir çok maddi ve manevi kazanımlar elde ettik. Gerçi bunun şükrünü hakkı ile eda edebildik mi veya edebiliyor muyuz? O da ayrıca değerlendirmesi gereken bir konu.

Bunu genelde İslam aleminin dünyada maruz kaldığı muamele ve müslümanların İslamiyeti temsil noktasındaki durumu açısından yani hepimiz açısından söylüyorum. Geçen Ramazan,bir türlü elimizi açıp ta "Allah'ım bizler senin inananların, "İnanıyorsanız muhakkak üstünsünüz" hükmünün muhatapları olarak, yaptığımız çalışmalarla bilim, teknoloji, sanat ve kültür alanında insanlığa çok önemli katkılarda bulunuyoruz. Tüm insanlık bizim çalışmalarımız ve buluşlarımız sayesinde daha refah bir hayat yaşıyor. Hem maddi hem de manevi olarak tüm insanlık bize gıpta ile bakıyor. İnsan hak ve hürriyetleri konusunda tüm insanlığın teminatı olarak senin adını ve dinini, izzetli bir şekilde tüm dünyaya yayıyor ve duyuruyoruz. Sen bizim birliğimizi ve dirliğimizi arttır"  diye dua edemiyoruz demişim,  bu Ramazan'da bu şekilde dua edemiyoruz.


Geçen sene de yurt dışında gayrimüslimler müslümanları aşağılıyor, tahkir ediyor, öldürüyorlardı bu sene de  aşağılıyor, tahkir ediyor, öldürüyorlar.

Geçen sende de yurt dışında kardeş olması gereken, ortak düşmana karşı güç birliği yapması gereken müslümanlar Allah'ın adını anarak birbirlerini boğazlıyorlar, katlediyorlardı bugün de katlediyorlar.


Yurt içinde de maalesef bir fitnenin neticesi olarak düne kadar bir ve beraber olanlar o gün birbirlerine karşı cephe almış durumdaydılar bugün de bu sorunu çözebilmiş değiliz.


Ve müslümanlar olarak bizler de maalesef, sadece "Allah'ım sen büyüksün, sen bizi bu zalimlerin elinden kurtar, onları mahvet" diye ağlak bir vaziyette yakarıp duruyorduk gene aynı şekilde yakarıp duruyoruz.


Allah'ın büyüklüğünde şüphe yok. Zalimleri durdurması ve kahretmesi bir "OL" demesine bakar da O'da o kadar da dualar ettiğimiz halde "OL" demiyor, müslümanların güçlenmesi adına tabiri caizse bize bir kıyak geçmiyor, ayrıcalık tanımıyor.


Niye diye sorduğumuzda da CEVABI yine Rabbimiz Enfal 53'de vermiş.  

"Bir millet kendilerinde bulunanı değiştirmedikçe Allah, onlara verdiği nimeti değiştirmeyecektir."


O zaman, bizim bir an önce durumumuzu gözden geçirip kendi fabrika ayarlarımıza geri dönmemiz gerekiyor. Burada sorumluluk öncelikle toplumu bir şekilde yönlendiren, yöneten pozisyonunda olan herkese düşmektedir. Netice itibariyle aslında hepimiz ailelerimizden başlamak üzere çeşitli pozisyonlarda yönetici durumlarındayız. Allah, kimimizi siyasette, kimimizi bürokraside, akademide, kimimizi STK'larda ve iş dünyasında istihdam etmiş. Yerlerin çok önemi yok, Sami abinin'de çokca tekrar ettiği gibi sonunda ne rütbe var ne de makam. Önemli olan bu yerlerin hakkını vererek buraları hizmete, inancımızı hakkıyla temsile ve Rabbimizin rızasını kazanmaya vesile kılabilmek.


Özellikle yöneticilere dönük olarak fabrika ayarlarımızda neler var diye baktığımızda; tespit ettiğim ve birazda kafiyeleştirerek özetlediğim başlıca 8 maddeyi sizlerle paylaşmak istiyorum...


Evet, Öncelikle  ADALET var. Nisa 135'de "Kendiniz, anne, babanız, akrabanız aleyhinde de olsa, zengin, fakir, muktedir veya değil bakmaksızın adaleti ayakta tutup Allah için şahitlik edin" derkenMaide 8'de "Adaleti ayakta tutun ve bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletsiz davranmaya sevk etmesin" diye uyarıyor

Sonra, Emanette EMNİYET var.Bakara 188'de "Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin"  ve Mü'minun 8'de " Yine  (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler" diye buyuruyor.

Sonra, Görevlendirmede EHLİYET var.Nisa 58'de "Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder…"  diye buyuruyor.


Burada iki taraflı bir mükellefiyet var bir taraf işi ehline verecek ancak diğer tarafta işinin ehli olacak, bu yönde kendini geliştirecek, diğerlerinden bir farklılık ortaya koyabilecek.


Daha, Beyanda  HAKİKAT var. Ahzap 70'de " Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. " ve


Saff 2'de " Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? " diye buyuruyor.


Sonra, Karar almada  MEŞVERET, Üslupta SUHULET var Şura 38'de "Onların işleri aralarında istişare iledir."


Ali İmran 139'da " O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış." diye buyuruluyor ve


Taha suresinde Allah Hz. Musa ile Harun'u Firavun'a gönderirken onlara .... Firavuna yumuşak söz söylemelerini tembihliyor..ve Davranışta MAHVİYET var Nahl 23'te " O, büyüklük taslayanları asla sevmez."


Lokman 18'de " Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. "


ve son olarakta Hud 11'de Emrolunduğun gibi dosdoğru hükmü ile Ahdinde İSTİKAMET var


Evet, genelde İslam aleminin, ama özelde ve öncelikle de bizim fabrika ayarlarımıza dönerek kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmemiz, HİKMET'i arayıp bularak tüketim ümmeti olmaktan İMAR edici bir üretim ümmeti olmaya ve imar ettiklerimizi, ürettiklerimizi de tüm insanlıkla İHSAN'la paylaşmaya gayret etmemiz lazım. Bu yönde kendimizi geliştirdiğimizde de Allah'ın vaad ettiği yardımını görebileceğizdir.


Peki böyle devam edersek ne olur. Onunda cevabını muhtelif yerlerde  Allah, Siz dininizin gereğini yapmazsanız, sizin yerinize başka bir topluluk getirim diye veriyor.


Hatta En'am 44'de süreci de açıklıyor. "Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler."


Böyle bir hüsranla karşılaşmadan Allah'a sığınırız. Onun için sürekli hatayı dışarılarda, dış güçlerde, krallarda, kraliçelerde arayarak vakit harcamamalıyız. Çünkü onlar her zaman olacak.


Dünya yaratıldığından beri var olan hak ve batılın mücadelesi dünya döndükçe devam edecekse "Dış Güçler", imtihanın gereği olarak her zaman olacak. Şeytan, sağdan yanaşıp "Büyük Resmin" peşinde bizleri koştururken "olağanüstü hal" bahanesi ile gerçekte meşru ve doğru  olmayan bir çok şeyi meşru ve doğru gösterebiliyor. Bizim işimiz, Büyük Resmi Abdülmuttalip'in yaptığı gibi Kabe'nin sahibine bırakarak, küçük resimde, kendimize dönüp, kendi nefsimiz ve kendi şeytanımızla mücadele ederek kendi yapımızı güçlendirmeliyiz. Zaten bununla ilgili olarak  Maide 105'de Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez diye buyruluyor.


Burada şüphesiz en önemli görev ülkemize dolayısıyla bize düşmektedir.


Çünkü, evet dünya 5'ten büyüktür, Türkiye'de Türkiye'den büyüktür. Zira Filisitin'de Türkiye'dir, Suriye'de Türkiye'dir, Bosna'da Türkiye'dir. Doğu Türkistan, Mynmar'da Türkiye'dir diye hissediyoruz.


Bizim bir yerel sanatçımız olan İsmail Türüt bir türküsünde "Edirne'de kar yağsa Rize'de üşüyorum" diyordu. Aynı şekilde Filistin'de, Suriye'de, Irak'ta zulme uğrayan her insan burada bizim de canımızı acıtıyor. Kısacası nerede bir mazlum varsa orada bizim de sorumluğumuz vardır, orası da Türkiye'dir anlayışında olan bir inancın müntesipleri olarak bize daha fazla sorumluluk, daha fazla görev, daha fazla fedakarlık ve daha fazla çalışma düşmektedir.


Daha fazla çalışmayı da ben aslında bir nevi seferberlik havasında çalışma olarak tanımlıyorum. Seferberlik kelimesine de bilerek ve seçerek kullanıyorum. Zira seferberlik dönemlerinde diğer bütün tali mevzular bir kenara bırakılarak bütün imkanlar esas amaç üzerinde yoğunlaştırılır. Tıpkı Çanakkale'de olduğu gibi. O zaman bir nesil, dünya asına bir şey tatmadan ülkenin fiil olarak işgalden kurtarılması için canlarını seferber ettiler. O günün seferberliği onu gerektiriyordu onlarda gereğini yaptılar.


Bugünün seferberliği de kütüphanelerde, laboratuarlarda, üniversitelerde, fabrikalarda çalışmayı gerektiriyor. Hedeflediğimiz seviyedeki ülkelerdeki kadar çalışır üretirsek anca aramızdaki mesafeyi koruruz, aramızdaki mesafeyi kapatmak için daha çok çalışmalı ve üretmeliyiz.


Onun için öncelikle bizlerin saflarımızı sıklaştırıp, birlikte üretmeye, birlikte paylaşmaya ve birlikte var olmaya yoğunlaşmamız ve bu yönde çalışmamız lazım. Enerjimizi birbirimize karşı kullanmaya değil, insanlık adına değer üretmeye harcamamız lazım.


Saflarımızı ve istişarelerimiz öyle sıklaştırmamız lazım ki fitne aramıza girebilecek bir delik bile bulamamalı.  Bulup girebilse bile orada yaşayıp gelişebilecek bir ortam bulamamalı.


Onun iç biz MMG olarak her zaman dediğimiz gibi, ülkemiz adına değer üretmeye, dönemimize şahitlik yaparken olumlu gelişmeleri müjdelemeye ve duyurmaya, yanlış gördüğümüz uygulamalar hakkında da uyarıcı olma yönündeki çalışmalarımıza AKLIMIZIN KESTİĞİ, ELİMİZDEN GELDİĞİ ve İMKANLARIMIZIN ELVERDİĞİ ölçüde, ama SAMİMİYETLE, devam edeceğiz.


MMG olarak,  hep yapmaya çalıştığımız gibi, her faaliyetimizde HİKMETİ gözeterek İMAR edici olacağız ve toplumumuzla  İHSAN’la paylaşacağız.


Sabrınızı daha fazla zorlamadan sözlerime son verirken, bildiğiniz gibi Ramazan ayı aslında bir infak ayıdır. Normalde, tüm zamanlarda önem vermemiz gereken infak kavramı ramazan ayı içerisinde daha bir mana buluyor. Bugün bu sefer bu  iftar münasebetiyle infaklarıyla bu iftarın gerçekleşmesine katkı sağlayan sponsorlarımıza, katkı ve desteklerinden dolayı teşekkür ediyorum. Allah hayırlarını kabul etsin ve bereketlendirsin inşallah.


Sizlere Yeryüzü Mühendislerine, Dostlar Divanına ve tüm üye, dost ve misafirlerimize bir kez daha teşekkür ediyor,


yaklaşan Kadir gecesi ile birlikte bu rahmet sezonundan hakkıyla istifade ederek


sonunda gerçekten bayram edenlerden olmak duasıyla hepinizi saygıyla selamlıyorum. “dedi

yilmazparlar@yahoo.com



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder